Ateş Böcekleri

 Japonya'ya gelmek daha aklımın ucunda bile yokken adı "Hotaru no hikari" olan "ateş böceği dansı" anlamına gelen bir japon dizisi izlemiştim. Japonya'ya geldiğimde ise bu dizinin ismini hatırlayıp internette küçük bir arama yapınca ateş böceklerinin Japonya'da özel bir yerinin olduğu anlamam çok zaman almadı. Hemen herşey için büyük küçük festivaller düzenlenen bu ülkede ateş böcekleri için de festivallerin düzenlendiğini öğrendim. 

Ateş böceklerinin uçuş zamanı, lokasyonu belirlenmiş ve o tarihlerde festivaller düzenleniyordu. Genel olarak Haziran sonu Temmuz başına denk gelen bu zamanı geldiğim sene türlü sebeplerle kaçırmıştım. Bu sene kaçırmamak için tarih ve yeri bir ay önceden belirleyip not aldım

Ateş böcekleri yaz başında, ağaç, çalı, çimenlik ve su kaynağına yakın yerlerde rüzgarsız, sakin ve nemli zamanlarda çiftleşmek için uçuşuyorlarmış. Onları izlemek için yapılan bu festivaller de alışık olduklarımıza benzemiyor. 

Her neyse gece görünen bu canlılar için saat 22:00 civarında arabayla 45 dk süren bir yola çıktık. Bir dağın eteklerinde, onsen (kaplıca) sularının aktığı, gökyüzünün görünmesine imkan vermeyen ağaçlarla kaplı bir yerdi burası. Navigasyonun bizi götürdüğü yerde köyden başka hiçbir şey göremedik. Derken yolda yalnız yürüyen bir amca ile karşılaştık. Üç-beş Japonca kelimelerimizle festivalin nerede olduğunu sorduk. Yüz metre ileride dediği yere aracımızı park ettik. Gözlerimiz karanlığa alışınca karşımızda duran ,dik merdivenlerle çıkılan küçük bir tapınak göründü. Sol tarafında ise renkli parlak kağıtların bağlandığı dilek ağacı gibi süslü bir ağaç vardı. Tabelalardaki yazıları çevirince doğru yerde olduğumuzu anladık. Ancak o amcanın da gitmesiyle bizden başka hiçkimse kalmadı etrafta. Süslü ağacın yanına gittiğimizde yol üçe ayrıldı. Sağ taraf sokak lambaları ile aydınlatılmış bir yoldu bu yüzden o yolu ekledik. Diğer iki seçenekten en karanlık olan yola girdik. Bir dere kanarıydı. Yolun diğer yanınnda da çalılardan set yapılmıştı. Her patlayan yaprakta ateş böceklerinin olduğunu sanıp hayal kırıklığına uğradım. Bu yoldan ümidimizi kesip diğer yola girdik. Ateş böceklerinin telefon ışığından, kokudan, ve sesten rahatsız olabildikleri yazıyordu tabelalarda. Karanlıkta önümüzü görebilmek için ışık açtıkları için yanımdakilere söylenmeye başladım. Yolun sonunda, bir caddeye ulaştık bir tane bile ateş böceği göremeden. Büyük bir hayal kırıklığı ile dönüşe geçtiğimizde, madem bu kadar yol geldik biraz daha orman havası alalım deyip ilk eklediğimiz o ışıklı yola girdik. Kısa bir süre sonra yoldaki ışıklar sona erdi. Yerde ise sönmüş fenerler bulunuyordu. Nereye doğru gittiği belli olmayan sonu karanlık yola bakarken, "işte orda!" diye gelen ses ile yukarıya baktım. Bir kıvılcım gibi geçti ve söndü ışığı. En başta girmemiz gereken yol burasıydı. İleriye doğru gittikçe karanlık ay ışığı ile biraz olsun aydınlandı. Sağında ve solunda yüksek ağaçların olduğu geniş bir yoldu. Biraz daha ilerleyince su sesi gelmeye başladı ve sağda ahşap çitler belirdi. Arkasında içinde sazlıkların olduğunu ormadan süzülen suların aktığı bir dereydi sanırım. Yürümeye devam ederken bir!, iki!, beş! ve onlarcası aynı anda bu şırıltının üzerine uçuşuyordu. Nefesimi tutmuş olabilirim. Bir kaybolup bir beliren, ormanın içine dağılmış, seyrek, neon renginde, kıvılcım gibilerdi. Daha dikkatli bakıldığında ormanın derinliklerinde ve yerdeki otların arasında da yanıp söndüklerini görebiliyorduk. Yerde uçmadan ışık saçanlar bu böceklerin larvalarıydı. Uçuşanlar ise kanatlanmış erginleri. Burnumun ucunda hissedecek kadar çok nem vardı. Rüzgar hiç yoktu. Ormanın derinliklerinden gelen türlü hayvanların ve suyun sesinden başka hiçbir ses yoktu. Orada saatlerce durabilirdim. Ancak bir etrafta gezindikçe uçuşan ateş böceklerinin sayısı azalıyordu. Dönmeye karar verdik.

Biz dönüş yoluna geçtik ancak aklım oralarda biraz daha kalıp hızla çocukluğuma gitti. Hayatımda ilk kez ateş böceği gördüğüm ve hatta elime aldığım çocukluğumun geçtiği o yere.. 

Bakınız: Çocukluğumun esrarengiz dünyası